31 Ocak 2009 Cumartesi

İNSANI DÜZELTMEK

Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düsündü. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu.

Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi. Sonra düsündü; oh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez.

Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve baba haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz dedi. Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içinde kaldı ve bunu nasıl yaptığını sordu.

Çocuk şöyle cevap verdi :

- Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı. İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ.

29 Ocak 2009 Perşembe

2010 DA ÖSS 2 KADEMELİ OLACAK

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 2010 yılında yapılacak olan Öğrenci Seçme Sınavı'nın (ÖSS) iki aşamalı olacağını açıkladı.

YÖK Genel Kurulu toplantısı sona erdi. YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan başkanlığında yapılan toplantının ardından yazılı bir açıklama yapıldı.

Açıklamada, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte iki aşamalı sınav yapılacağı belirtilerek, sınavın birinci aşamasının Yükseköğretime Geçiş Sınavı olarak adlandırılan ortak ve tek bir sınav olacağı ikinci aşamasının da Lisans Yerleştirme Sınavları olarak adlandırılan 5 sınavdan oluşacağı belirtildi.

Yükseköğretime Geçiş Sınavı'na orta öğretimi başarıyla tamamlayan ve yükseköğrenim görmek isteyen kişilerin tabi tutulacağı, yükseköğretime geçiş için yeterliği ölçen bir sınav olduğu kaydedilen açıklamada bu sınavın adayların açıköğretim programları ile örgün ön lisans programlarına yerleştirilmesinde esas alınacak olan başarı puanını, lisans programlarına yerleştirilebilmesi için yapılacak Lisans Yerleştirme Sınavlarına girebilmeleri için aranan asgari başarı puanını belirleyeceği bildirildi.

Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nda orta öğretimde okutulan ortak derslerin yükseköğretim açısından temel ve belirleyici olanlarından soru sorulacağı belirtilerek, bu sınavın Türkçe (dil ve anlatım), temel matematik, sosyal bilimler ve fen bilimleri alanlarında test usulüyle yapılacağı ifade edildi.

Lisans Yerleştirme Sınavlarının ise adayların ders düzeyindeki

bilgi ve yeteneklerini ölçen ve açıköğretim dışındaki örgün lisans programlarına yerleştirmede esas alınacak başarı puanını belirleyen sınavlar olacağı kaydedilen açıklamada,

Lisans Yerleştirme Sınavlarının da
Matematik, Geometri Sınavı (LYS 1),
Fen Bilimleri (Fizik, Kimya, Biyoloji Sınavı) (LYS2),
Türk Dili ve Edebiyatı, Coğrafya 1 Sınavı (LYS3),
Sosyal Bilimler (Tarih, Coğrafya, 2, Felsefe grubu) Sınavı (LYS 4) ve
Yabancı Dil Sınavı (LYS 5) olmak üzere beş alanda yapılacağı belirtildi.

Bu sınavlar kapsamına birden fazla dersin yer alması halinde adayın her bir ders için aldığı puanın ayrı ayrı hesaplanacağı ifade edilen açıklamada,

"Lisansa Yerleştirme Sınavlarında alınan puanlar, Matematik-Fen (MF), Türkçe-Matematik (TM), Türkçe-Sosyal (TS), Yabancı Dil (YD) olmak üzere dört grupta hesaplanır. Bunlardan Matematik-Fen (MF), grubu puan için Matematik, Geometri Sınavı (LYS 1) ve Fen Bilimleri (Fizik, Kimya, Biyoloji) Sınavına (LYS 2), Türkçe-Matematik (TM) grubu puan için Türk Dili ve Edebiyatı, Coğrafya 1 Sınavı (LYS 3) ve Sosyal Bilimler (Tarih, Coğrafya 2 Felsefe Grubu) Sınavına (LYS 4), Yabancı Dil (YD) puanı için sadece Yabancı Dil Sınavına (LYS 5) girilmesi şarttır. Bunlardan her bir gruba giren puanın hesaplanmasında, Yükseköğretime Geçiş Sınavındaki Temel Matematik ve Türkçe testleri belli oranda dikkate alınır. Bu puan türlerinin her birinde ayrıca MF1, MF2, MF3 veya TM1, TM2, TM3 veya TS1, TS2, TS3 veya YD1, YD2, YD3 gibi tasnifler oluşturulabilir" denildi.

Kaynak

YORUM VE İSTEK KÖŞESİ

Yorumlar ve istekleriniz için bu alanı kullanabilirsiniz....

GÜLDÜREN YAZILAR :)))

ÖLMEDEN ÖNCE SÖYLENEN BiRKAÇ SÖZ

GÖNDER GÖNDER, BEN TUTARIM.


AABI ÇOK SERİ BİR ARABA BU YAAA...


KORKMA HAYATIM, ARABAMIZDA ABS VE AIRBAG MEVCUT.


POSTANEDE BANA AİT BİR KOLİ VARMIŞ ONU ALMAYA GELDİM.


OOLUM..5 TAŞ ÇALDIM RUHUN BİLE DUYMADI..


BAKIN ÇOCUKLAR, BU DENEY SETİ, KAPAĞI AÇILINCA GÜVENLİK ÖNLEMİ OLARAK ELEKTRİGİ KESER..


DEMEK PİRANA DEDİKLERİ ŞEY BU..HİHO..


BAK HULUSİ ABİ BIYIKLARI ILE OYNUYOM Bİ ŞEY OLMUYO

.
EY RUUUUHHH..GELDİYSEEEN......


O İRMİKLERİ NEDEN ALDIN NURHAN..HELVA MI YAPICAN?.. NİYE?


DOĞALGAZIN ÜLKEMİZE HAYIRLI VE UĞURLU OLMASINI DİLİYOR VE DOĞALGAZLA ÇALIŞAN İLK OCAĞI HUZURLARINIZDA YAKIYORUM.


EVLADIM, BENİ KARŞIDAN KARŞIYA GEÇİRİR MİSİN?


GEEEEL, GEEEL SAĞ YAP GEEEL...


BAH BAH BAH HALA UZUNLARLA GELiYO...


CANİKOM, BU ETİN TADI SANA DA BİRAZ GARİP GELMEDİ Mİ?


MÜJDEMİ İSTERİM TURAN ABİ BİR KIZIN DAHA OLDU.


KİM BEKLER LAN YEŞİLİN YANMASINI?!


EŞŞEK ŞAKASI YAPMAYIN LAN...


BEKLE CEMŞİT ABİ BEN BİR DALIP ÇIKICAM.


KORKMA HANIM BU SAATTE KAPIMIZI KİM ÇALACAK, TANIDIK BİRİDİR.


HALA KARLI GÖSTERİYOR MU HANIM?


ELEKTİRİKÇİYE NE GEREK VAR CANIM, BEN HALLEDERİM.


BAK ŞİMDİ NASIL SOLLIYCAZ ..


GEL ABİ BURASI BOYU GEÇMİYOR...


AYA BAK AYA, KAMYON FARI GİBİ !!!


BEN DENEDİM, KORKMAYIN.


BAK KADRİ ABİ, SUYUN DERİNLİĞİ ÖNEMLİ DEĞİL, ASIL İŞ ATLAMASINI BİLMEK..


YAV HAYRETTİN ABİ BURASI FENER TRİBÜNÜ DEĞİL GALİBA..


HİHİHA...BAK GELEN ŞEY KÖPEKBALIĞINA NE KADAR DA BENZİYOR.


RASİM ABİ, KAFESİN KAPISI KAPALI DEĞİL Mİ?


NALAN, BİR KİBRİT YAK DA BAKALIM NE KOKUSUYMUŞ...


YAPMA SATILMIŞ ABİ, ŞEYTAN DOLDURUR.

SEVGİ, BAŞARI VE ZENGİNLİK

EN BEĞENDİĞİM HİKAYECİK İŞTE BU (MATONTEZ)

Bir kadın, evinden dışarı çıkar ve uzun beyaz sakallı 3 tane yaşlı adamın evinin önünde oturduklarını görür. Onları tanımaz.

"Ben sizi tanımıyorum ama aç olmalısınız" der.
"Lütfen içeriye gelin ve birşeyler yiyin."
"Evin erkeği içerde mi?" diye sorarlar adamlar.
"Hayır" der kadın. "O dışarıda."
"Öyleyse içeri gelemeyiz" diye cevap verirler.

Akşam olup kadının kocası eve geldiğinde, kadın başından geçenleri kocasına anlatır.

"Git onlara söyle ben evdeyim içeri gelebilirler" der.

Kadın dışarı çıkar ve onları içeri davet eder.

"Hepimiz aynı anda içeri girmeyiz." der yaşlı adamlar.

Kadın ögrenmek ister;

"Niye giremezsiniz?"

Yaşlı adamlardan bir tanesi açıklar:

"Onun adı ZENGİN" der bir arkadaşını gösterir, ve bir diğerini işaret eder " O BAŞARI, ben ise SEVGİ." Sonra ekler;
"Şimdi, içeri gir ve kocanla konuş hangimizi evinizde istersiniz"

Kadın içeri girip söylenenleri kocasına anlatır. Adam duyunca neşelenir.
"Ne güzel!!" der, "Madem öyle, Zengini içeri çağıralım ve evimizi zenginlikle doldursun."

Karısı itiraz eder;
"Canım, niçin Başarıyı çağırmıyoruz?"

Bu sırada konuştuklarını evin diğer köşesinde bulunan gelinleri duyar. Zıplayarak gelir ve kendi fikrini söyler.
"Sevgiyi çağırsak daha iyi olmaz mı? Evimiz sevgiyle dolar!"
"Gelinimizin önerisini dikkate alalım" der adam karısına.
"Dışarı çık ve Sevgiyi bizim misafirimiz olması için davet et."

Kadın dışarı çıkar ve 3 yaşlı adama sorar;

"Hanginiz Sevgi? Lütfen içeri gel ve misafirimiz ol"

Sevgi ayağa kalkar ve eve doğru yürümeye başlar. Diğer iki yaşlı adamda onu takip ederler. Kadın şaşırmış bir şekilde Zengin ve Başarıya sorar;

"Ben sadece Sevgiyi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?"

Zengin ve Başarı bir ağızdan cevap verirler;
"Eğer Zengin'i yada Başarıyı davet etmiş olsaydın diğer ikisi dışarıda kalırdı, ama sen Sevgiyi davet ettin, O nereye giderse bizde oraya gideriz. Nerede Sevgi var ise, orada Başarı ve Zenginlik de vardır...!!!"

27 Ocak 2009 Salı

GÜNEŞ ve RÜZGAR

Güneş ile Rüzgar, hangisinin daha güçlü olduğu konusunda tartışırlar. Ve rüzgar "Sana benim daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım "der.

"Şuradaki yaşlı adamı görüyor musun hani su üstünde palto olan. Bahse girerim o paltoyu üstünden senden çok daha çabuk sokup alabilirim."

Bu denemeye razı olan güneş bir bulutun arkasına gizlenir ve rüzgar bir fırtına gücüyle esmeye başlar. Ancak rüzgar şiddetini ne kadar artırırsa yaşlı adam da paltosuna o kadar sarınır.

Sonunda rüzgar pes edip durulur ve güneş bulutun arkasından çıkarak yaşlı adama sıcacık gülümser. Bunu gören yaşlı adamın yüzünde bir hoşnutluk ifadesi belirir. Ve paltosunu çıkarır. İddiayı kazanan güneş rüzgara "DOSTLUK VE NAZİKLİK HER ZAMAN HAŞİNLİK VE ZORBALIKTAN DAHA GÜÇLÜDÜR..." der.

26 Ocak 2009 Pazartesi

DERS ÇALIŞMA PROGRAMININ YAPILMASI

Haftalık ders programı hazırlarken, günlük etkinliklerinizi haftanın her günü için ayrı ayrı gözden geçirmelisiniz. Okul gidiş – dönüş saatleri, çalışma için ayrılan süre, yemek arası, dinlenme, gezme, TV, arkadaşlarınız için ayırdığınız süre ve diğer işler için ayrılacak zamanı önceden belirlemelisiniz.

Ders programınızı 3 aşamada hazırlamalısınız. Bunlar;

1. Aşama

Her derste çalışmanız gereken konuları belirleyiniz. Örneğin, matematikte doğal sayılar, denklemler, geometri; açılar, üçgenler, Türkçe; anlam bilgisi, zamirler, noktalama işaretleri coğrafya; coğrafi konum, Marmara Bölgesi’nin özellikleri tarih; ilkçağ tarihi gibi.

2. Aşama

Çalışmanız gereken dersleri ve konuları haftanın günlerine bölerek yerleştiriniz.

3. Aşama

Okuldan geliş saatiniz ile uykuya yatış saatiniz arasındaki süreyi hesaplayınız. Bir gün boyunca yemek, dinlenme, okul işleri, hobileriniz, müzik, spor ve diğer aktivitelerinizi planlı bir şekilde düzenleyerek arta kalan süreyi ki; bu süre 5 saat olabilir, 45 dk çalışma – 5 dk tekrar – 10 dk dinlenme şeklinde tanzim ederek belirlediğiniz konular bitene kadar çalışın.

Program hazırlanırken dikkat edilecek hususlar

*İdeal program yerine uygulayabileceğiniz bir program hazırlamanız daha mantıklı olacaktır.
*Ağır bir program hazırlamak yerine esnek bir program hazırlamalısınız
*2 sözel ya da 2 sayısal ders peş peşe çalışmamalısınız
Bir konuya, aynı zamanda ve aynı metotla sadece bir saat çalışmalısınız. Eğer bir konuyu bir oturuşta bitirmek zorundaysanız, çalışma metodunuzu değiştirmelisiniz. *Mesela bir saat ders çalıştıysanız, bir saat test çözün. İlk 30 dakikadan sonra öğrenme veriminiz düşmeye başlar.
*Eğer 4-5 saat sonra hala aynı konuya aynı metotla çalışıyorsanız fazla verim alamıyorsunuz demektir.
*Uyumadan önce yapacağınız tekrarlar bilgilerin hafızada daha çok kalmasını sağlar.
*En verimli ders çalışma saatleri kişiden kişiye değişse de genel olarak sabah 8-12 arası öğleden sonra 16-18 arası, akşam ise 20-23 arasıdır.
*Zihinsel ve bedensel olarak en dinç olduğunuz saatlerde zorlandığınız derslere çalışınız.
*Uykunuzu tam alırsanız, daha verimli ders çalışabilirsiniz. *Çalışma ve dinlenme vakitleri günün aynı saatlerinde olmalıdır.
*Çalışma ortamı sabit ve sade olmalıdır.
*Bu çalışmalar zorunluluk değil, sorumluluk olarak algılanmalıdır.
*Gerekiyorsa çalışma ortamı değiştirilmelidir.
*Ders çalışmadan sosyal aktivitelere başlamayınız, sosyal aktiviteleri kendinize ders çalışma programından sonra ödül olarak verebilirsiniz.
*Ders çalışırken, eksik olduğunuzu hissettiğiniz konulara öncelik veriniz. Bildiğiniz konuları tekrar tekrar okuyarak zaman kaybetmeyiniz. Bildiğiniz konuları soru çözerek pekiştiriniz

Bu Nedir?????

1
Bunun ne olduğu hakkında bi bilginiz var mı :)) Fikirlerinizi bekliyorum...





2


Ve bunun ne olduğu hakkında bi bilginiz var mı :)) Fikirlerinizi bekliyorum...

KİM DAHA İYİ GÖRÜYOR


Yolu ilk defa bu kasabaya düşmüştü. Adres sormak için birilerini arayan gözleri yol kenarına park edilmiş otomobile takıldı. Arka koltukta oturan on yaşlarındaki çocuğa yaklaştı:

- Kasabanın fırınını arıyorum parkın yakınında olduğunu söylemişlerdi.

Çocuk otomobilin penceresini iyice indirip etrafı kokladıktan sonra,

- Aslına bakarsanız ben de buralarda yeniyim dedi. Ama sağa gitmeniz gerekiyor.

Adam azarlar gibi sordu çocuğa,

- Sen de buralara ilk defa geldiğine göre nasıl sağa gitmem gerektiğini söyleyebiliyorsun?

Çocuk cevap verdi:

- Çünkü ıhlamurun kokusunu alıyorum. Ayrıca bakın, kuş cıvıltıları da o taraftan geliyor.

Adam itiraz etti:

- İyi ama bu kuş cıvıltıları ve koku oralarda bir park olduğunu göstermezki! Pekala tek bir ağaçtan da gelebilir.

Çocuk gülümsedi,

- Bir kere tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez. Kaldı ki iyice koklarsanız, taze ekmek kokusunu da alabilirsiniz.

Adam hafifçe gözlerini kısarak sağ tarafı derin derin kokladı. Yoğun ıhlamur çiçeği kokusuna taze ekmek kokusu karıştığını hissetti.
Doğru galiba! diye söylenerek tekrar çocuğa döndü. Teşekkür etmek için elini uzattı. Fakat çocuk kıpırdamadı bile boşluğa bakmayı sürdürdü.

Adam o zaman anladı çocuğun görme engelli olduğunu.

- Afedersin yavrucuğum dedi, ne dediğinin farkında olmadan, ''Galiba görmüyorsun.''

- Evet dedi çocuk. Üç yıl önce geçirdiğim trafik kazasında gözlerimi kaybettim. Siz herhalde görüyorsunuz efendim?

Adam gözyaşları içerisinde mırıldandı:

-Artık emin değilim. Emin olduğum tek şey senin benden daha iyi gördüğündür. Kimin daha iyi gördüğünü ALLAH bilir!

25 Ocak 2009 Pazar

KAVANOZDAKİ TAŞLAR

Zamanın iyi ve üretken olarak kullanımı konusunda zaman zaman kurslar düzenleniyor. İşte bu kurslardan birinde zaman kullanma uzmanı öğretmen, çoğu hızlı mesleklerde çalışan öğrencilerine, "Haydi, küçük bir deney yapalım" demiş.

Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış, dikkatle üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş. Kavanozda taş parçası için yer kalmayınca sormuş; "Kavanoz doldu mu?" Sınıftaki herkes, "Evet, doldu" yanıtını vermiş.

"Demek doldu ha" demiş hoca. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş. Kavanozu eline alıp sallamış, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler. Yeniden sormuş öğrencilerine; "Kavanoz doldu mu?"

İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler; "Hayır, tam da dolmuş sayılmaz" demişler. "Aferin" demiş zaman kullanım hocası. Masanın altından bu kez de bir kova dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş. Ve sormuş yeniden; "Kavanoz doldu mu?" "Hayır dolmadı" diye bağırmış öğrenciler.

Yine "Aferin" demiş hoca. Bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış.

Sormuş sonra; "Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?"

Atılgan bir öğrenci hemen fırlamış; "Şu dersi çıkarttık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz."

"O da doğru ama" demiş zaman kullanma hocası; "Çıkartılması gereken asıl ders şu; Eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız daha sonra asla koyamazsınız."

Ve ardından herkesin kendi kendisine sorması gereken soruyu sormuş;

"Hayatınızdaki büyük taş parçaları hangileri, onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz? Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz?"

24 Ocak 2009 Cumartesi

KIYMET BİLMEK

Bir padişah acemi bir köle ile gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin mihnetini tatmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar, ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı.

Herkes aciz bir vaziyetteyken gemide bulunan yaşlı bir adam padişahın huzuruna çıktı, Müsaade buyurursanız ben onu sustururum dedi. Padişah da lütfetmiş olursunuz dedi.

Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle dümene asıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı.

Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü. “Bu işteki hikmet nedir ?” diye sordu.

Yaşlı adam cevap verdi: “Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Gemideki selâmetin kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet de böyledir, bir felâket görmeyen kimse, huzurun kıymetini bilemez.”

22 Ocak 2009 Perşembe

ACELE KARAR VERMEYİN

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış… "Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep.

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler... İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. "Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç, arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş... Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. "Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var..."

"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu, ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?" Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler...

Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.

İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..."

"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:

"Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

21 Ocak 2009 Çarşamba

YAŞAMDAKİ ACILAR VE TUZ



Bir usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştır. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak, döndüğünde, yaşlı usta, ona bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar.

"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verir.

Usta çırağını kolundan tutar ve dışarı götürür. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına giderler ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sorar: "Tadı nasıl? "
"Ferahlatıcı" diye cevap verir genç çırak.

Tuzun tadını aldın mı ?" diye sorar yaşlı adam, " hayır" diye cevaplar çırağı.

Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş çırağının yanına oturur ve şöyle der:

"Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının şiddeti, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."

PENCEREDEN GÖRÜLENLER

Bir hastanede ölümü bekleyen hastaların koğuşu, koğuşta bir oda, odada iki yatak, iki hasta. Birisi pencerenin önünde, öteki duvar dibinde. Yaşamlarının şu son döneminde pencere kenarındaki, sabahtan akşama pencereden bakıp, tüm gördüklerini duvar dibinde hiçbirşey görmeyen arkadaşına aktarır.
"Bugün deniz dünden daha durgun. Rüzgar hafif olmalı. Beyaz yelkenliler belli belirsiz ilerliyor... Park mı ? Park henüz tenha. Salıncakların ikisi dolu, ikisi boş" ya da "Geçen haftaki sevgililer yine geldiler. Eleleler, bir sıraya oturdular. Hep erkek anlatıyor kız dinliyor. Şimdi erkek kızın saçlarını okşuyor... Ne kadar da güzeller."
"Erguvanlar bugün çıldırmış, öyle bir çiçek açtı ki; etraf mordan geçilmiyor. Erikler desen gelinden farksız..."
"Eyvah miniklerden biri düştü. Annesi yetişti bağrına basıyor çocuğu.
Neyse çocuk sustu.
Gülüyor şimdi"...
"Öğrenciler mi ? Onlar yine kitaplarına dalmışlar... dur bakayım haa... simitçi geldi. İki simit alıp beşe paylaştırıp yiyorlar. Şimdi de çocuklara katıldılar uçurtma uçurtmaya... Uçurtma yükseliyor yükseliyor"...
"Hayır yelkenliler henüz görünmedi, ama martıların keyfi yerinde. Baloncu da erkenci. Mavi, mor, yeşil, kırmızı, turuncu kocaman balonları var..."
Hergün böyle sürüp giderken, her gördüğünü anlatırken ansızın, müthiş bir kriz geçirir pencere yanındaki..! Duvar dibindeki düğmeye bassa, doktor çağırabilir. Ve belki de yanındaki arkadaşını kurtarabilir. Ama... ama... arkadaşı ölürse, pencerenin yanı boşalacaktır. Ve duvar dibindeki düğmeye basmaz, doktor cağırmaz. Arkadaşı ölür. Ertesi sabah duvar dibindekinin yatağını pencerenin yanına taşırlar. Beklediği an gelmiştir. Yattığı yerden pencereden dışarı bakar. Pencerenin dibinde kapkara duvardan başka hiçbirşey yoktur.

Yeni sayfamız

Yeni sayfamızın ilk günü..İçeriğimiz zenginleşecektir.Bizi hergün takip edin :)