25 Haziran 2009 Perşembe

**...BEN HEP BURADA OLACAĞIM...**

Matontez

Arkadaşlar Sizlerle olan sürecin sonuna gelsekde,bu şehirdeki görevimiz bitmiş de olsa bu sayfa aracılığı ile yine sizlerle olmaya çalışacağım..İstek ,temenni,duygu ve düşüncelerinizi bu sayfa altında iletelim..Yorumlarımızı buradan yapalım..Sizleri seviyoruz...Sağlıcakla kalın...

10 Haziran 2009 Çarşamba

CANIM İSTANBUL

Necip Fazıl kimdir? Tıklayın
Ruhumu eritip de kalıpta donsurmuşlar;

Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey ;hava ,renk , edâ, iklim;
O benim , zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız , suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizde toprak , yalnız onda ermiş visale;
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul....

Tarihin gözleri var , sularda delik delik;
Servi, endamlık servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'tan kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her bakışta o mana : Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken , ağlar Karacaahmet...

O mânayı bul da bul !
İllede İstanbuul 'da bul !
İstanbul,
İstanbul....

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği ;
Çamlıca 'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Panli ahşap konak , koca bir şehir kadar...
Bir ses , bilemem tanbur gibi mi , ud gibi mi ?
Cumbalı odalarda inletir "Kâtibim"i.....

Kadını keskin bıçak,
Yaze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul....

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler !
Yedi renk , yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz , Kadıköy süslü , Moda kurumlu,
Adada rüzgâr , uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gii yâr olmaz , İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sümbük kokan
Türkçesi bülbül kokan
İstanbul,
İstanbul....
Necip Fazıl Kısakürek

22 Mayıs 2009 Cuma

SON YAPRAK

Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokağının neredeyse tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur bir tuğla yığınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı. Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu. Günlerden bir gün kız arkadaşlardan biri zatürree hastalığına yakalandı. Genç kız günden güne eriyordu. Bir gün, arkadaşı resim yaparken o da yatağında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu... Geriye doğru sayıyordu; "Oniki" dedi, biraz sonra da "onbir"; arkasindan "on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardina "sekiz" ve "yedi". Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba? Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki tuğla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüş, yaşlı mı yaşlı bir asma, tuğla duvarın yarı boyuna kadar tırmanmıştı. Dönüp arkadaışna "Neyin var?" diye sordu. Hasta kız fısıltı halinde" altı" dedi. "Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardı. Saymaktan başıma ağrı giriyordu. Ama şimdi kolaylaştı. İşte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi." "Beş tane ne?" diye sordu arkadaşı. "Yapraklar, asmanın yaprakları. Sonuncusu da düşünce, ben de mutlaka gideceğim. Hissediyorum bunu." Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü. Fakat o: "İşte bir tanesi daha gidiyor. Hayır, çorba filan istemiyorum. Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştüğünü görmek istiyorum.. Ondan sonra ben de gidecegim." diyerek cevap verdi. Genç kız uykuya daldığında arkadaşı da alt katta ki yaşlı ressama ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı adama. Yukarı çıktığında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetle esen rüzgârdan sonra, bir asma yaprağı hâlâ yerinde duruyordu. Sapına yakın tarafları hâlâ koyu yeşil kalmakla birlikte, testere ağzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sarı rengi gelmiş olan yaprak, yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yiğitçe asılmış duruyordu. "Bu sonuncusu" dedi hasta kız."Geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm. Rüzgârı duydum. Bugün düşecektir, o düştüğü an ben de öleceğim." Ağır ağır geçen gün sona erdiğinde onlar, alacakaranlıkta bile, asma yaprağının duvarın önünde sapına tutunmakta olduğunu görebiliyorlardı. Derken şiddetli yağmur tekrar başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır aydınlanmaz, genç kız hemen perdenin açılmasını istedi. Asma yaprağı hâlâ yerindeydi. Genç kız, yattığı yerden uzun uzun yaprağı seyretti. Sonra arkadaşına seslendi. "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan olduğumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yaprağı orada tuttu. Ölümü istemek günahtır. Şimdi biraz bana çorba verebilirsin." dedi. Akşamüstü gelen doktor ayrılırken; şimdi alt kattaki bir hastaya bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree. Yaşlı adamcağız çok ağır bir durumda, kurtulma umudu yok ama daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor dedi. Ertesi gün doktor : "Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız." dedi. O gün öğleden sonra arkadaşı artık iyileşmiş olan arkadaşına alt kattaki yaşlı adamı anlattı. Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüş. Hastalandığı günün sabahı kapıcı onu, odasında sancıdan kıvranırken bulmuş. Pabuçları, elbisesi baştan aşağı sırılsıklam, her yanı buz gibi bir haldeymiş. Öyle korkunç bir gecede nereye çıktığına akıl sır erdirememişti kimse. Sonra, hâlâ yanık duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve sağa sola saçılmış bir kaç fırça bulmuşlar. O zaman o son yaprağın sırrı da çözüldü. Rüzgâr estiği zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şaheseriydi. Yaşlı adam, son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapıp yapıştırmıştı.

3 Mayıs 2009 Pazar

Radyo Tiyatroları

Sizin için Birbirinden heyecanlı ve birbirinden güzel Radyo Tiyatroları.İstediğiniz Tiyatroya tıklayın.Açılan sayfada aynı numaralı tiyatroya tıklayarak dinleyebilirsiniz.Çok heyecanlı ve sürükleyici olduğunu göreceksiniz :)) İyi dinlemeler... Yorumlarınızı bekliyoruz...
  1. Peşin Hüküm
  2. Telefondaki Sesler
  3. Telefondaki Sesler - Yedek Link
  4. Park Cinayeti
  5. Şahit
  6. Şahit - Yedek Link
  7. Kadın Düşmanı
  8. Lucky Carter'ı Kim Öldürdü
  9. Yalnız Efe
  10. Yalnız Efe - Yedek Link
  11. İki Kişilik Adam
  12. İki Kişilik Adam - Yedek Link
  13. İki Yüzlü Kadın
  14. Uçurum
  15. Arzunun Bedeli
  16. İyiliğin Bedeli
  17. Yankesici
  18. Yankesici - Yedek Link
  19. Garip Cinayetler
  20. Kendini Arayan Kadın
  21. İntikam
  22. Geç Gelen Adalet
  23. Katilini Yakalatan Kurban
  24. Okçu
  25. Kodin
  26. Tövbe
  27. Ağalık Bu Mu?
  28. Ölüm Oyunu
  29. Beyaz Geceler
  30. Patroniçenin Kızı
  31. Tabuttaki Servet
  32. Deniz Altında 180 Gün
  33. Mumyalar
  34. Bir Eskimo Kızın Romanı
  35. Aslan Yürekli Memiş
  36. Milyarder
  37. Tehlikeli Uçuş
  38. Şöminedeki Katil
  39. Küçük Milyarder
  40. Üç Nasihat
  41. Ölüm Kamyonu
  42. Niyazi Diye Biri
  43. Sevgiye Hasret Kalanlar
  44. Ölüm Bekleyişi
  45. Ya Katil Ben Olsaydım
  46. Serseri
  47. Vicdan Azabı
  48. Organ Nakli
  49. Bir İdam Mahkumunun Son Günü
  50. Adet Böyle
  51. Palto
  52. Yunus Emre
  53. Yunus Emre - Yedek Link
  54. Ferman Ve Hukuk
  55. Acemi Kapıcılar
  56. İşportacı
  57. Kaybolan Kadın
  58. Komşunun Hanımı
  59. Beni Sevdiğini Söyle
  60. Kaynana
  61. Mumin Pehlivan
  62. Mumin Pehlivan - Yedek Link
  63. Köşkte Cinayet
  64. Şapkacı Kadın
  65. Çocuk Bürosu
  66. Canlı Ölüm
  67. Can Borcu
  68. Hızlı Güreşçiler
  69. Uyuşturucu Batağı
  70. Tiyatroda Cinayet
  71. Perde Arkası
  72. Şehir Sevdalıları
  73. Kapalı Zarfın Esrarı
  74. Mazlumun Ahı
  75. Mavi Boncuklu Kutunun Esrarı
  76. Son Yumruk
  77. Kurnaz Acemi Soyguncu
  78. Balaban
  79. Vahşi Oyun

29 Nisan 2009 Çarşamba

AFFET BABACIĞIM

Evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle
sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde
bir fazlalık olduğunu düşünüyordu.
Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu.
Yine böyle bir tartışma anında; eşi, bütün bağları kopardı ve
"Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak"
diyerek rest çekti... Eşini kaybetmeyi göze alamazdı.

Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası,
sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı.
Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında.
Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla
karşılaşmıştı. Hâlâ onu ölürcesine seviyordu.

Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve
kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce
avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı
kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını.
Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak,
böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı.

Babasına lâzım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan
sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve
kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can,
"Baba bende seninle gelmek istiyorum" diye ısrar edince
onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.

Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı.
Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı.
Minik Can, sürekli babasına "Baba nereye gidiyoruz ?"
diye soruyor ama cevap alamıyordu.
Öte yandan; nereye götürüldüğünü anlayan
yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve
torununa belli etmemeye çalışıyordu.

Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine
ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki
dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu.
Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve
arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi.
Sonra diğer malzemeleri taşıdı en son da
babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi.

Tipi, adeta barakanın içinde hissediliyordu.
Barakanın içinde fırtına vardı adeta.
Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden
üşümeye başlamıştı.Yarın yine gelir bir yorgan ve
birkaç battaniye getiririm diye düşündü.

Öyle üzgündü ki, dünya başına göçüyor gibiydi.
O, bu duygular içindeyken babası, yüreğine bıçak
saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından
bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti,
içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.
Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu.
Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın
vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu.

Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi,
yanaklarını ve ellerini defalarca öptü.
Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de
kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve
Can'ın elini tutup hızla barakayı terketti.
Arabaya bindiler.

Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı,
neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye.
Verecek hiçbir cevap bulamıyordu,
annen böyle istiyor diyemiyordu.
Can: "Baba, sen yaşlandığında ben de seni
buraya mı getireceğim?" diye sorunca dünyası
başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte
deliler gibi geri çevirdi arabayı.
Barakaya ulaştığında "Beni affet baba." diyerek
babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış
çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.
Oğlu: "Baba beni affet! Sana bu muameleyi yaptığım
için beni affet!" diye hatasını belli ediyordu...
Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu...
"Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı
dağ başına atmadım ki, sen beni atasın...
Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum."

27 Nisan 2009 Pazartesi

For "ADA" .... Although & Even Though

Although & Even Though are used to express an unexpected result, giving in/concession or contrast. Combine the sentences using "although" or "even though". You can add more to these sentences as well if you want to.
1. It was raining. We went to the beach.
2. We were tired. We continued working.
3. It was getting late. We decided to stay and talk a little longer.
4. She has to drive twenty minutes to get to his house. She gave him a ride home, which was very nice of her.
5. It was very cold out. We decided to go for a walk in the park.
6. She was getting impatient and wanted to leave. He stayed at the computer for a little while longer.
7. The roads were really bad, and many people decided not to drive that night. We went to the market anyway.
8. The prices are a little higher at that supermarket. We like to go shopping there anyway.
9. He's extremely afraid of traveling by airplane. We were able to convince him to go with us.
10. They said they were on a diet. They had chocolate cake for dessert.


Though ve although arasında sınav mantalitesi açısından tek fark kullanım yerleridir.

Though bu bağlamda although a ve even though a göre daha kapsamlı bir kullanıma sahiptir.Cümlenin farklı yerlerinde ( başta, ortada, sonda ) though rahatlıkla kullanılabilirken , although ve even though için aynı rahatlık söz konusu değildir. Bu ikili sadece cümle başlarına gelerek contrast anlamı katarlar.





Bu bağlaç, belirtilen bir durumdan beklenmeyen bir sonucun çıktığını belirtmeye yarar. Beklenmeyen sonucun söylendiği cümlede kullanıl-
malıdır. Üçü de aynı anlama gelmekle birlikte En güçlü ifade EVEN THOUGH , en zayıf ifade ise THOUGH ile ifade edilir. İki cümle arasında zaman farkı olabilir.

Although Maria is a clever student, she didn't receive a scholarship.
Maria zeki bir öğrenci olmasına rağmen, okul bursu almadı.

Maria didn't receive a scholarship although she is a clever student.
Maria okul bursunu zeki bir öğrenci olmasına rağmen almadı.

Though it is raining, they swam in the pool.
They swam in the pool though it rained.
Yağmasına rağmen havuzda yüzdüler

Even though the doctor doesn't let him play football, he is playing.
He is playing football even though the doctor doesn't let him.
Doktor izin vermemesine rağmen futbol oynuyor.

EXERCISES:
A: Rewrite these sentences with "although", "even though" etc.
1. Semih has got a lot of money. He doesn't buy expensive things.
………………………………………………………………………. .
2. Sabancı is very rich. He goes to work by bus.
………………………………………………………………………. .
3. Mark worked on the farm. He was very tired.
………………………………………………………………………. .
4. Andy spends a lot of money. He is very poor.
………………………………………………………………………. .
5.Andy wasn't able to open the door. He had a key.
……………………………………………………………………….

22 Nisan 2009 Çarşamba

16 OLAĞANÜSTÜ GERÇEK


İnsanlar kendi vücutlarını tepeden tırnağa bildiklerini söylerler. Fakat bu haberi okuduktan sonra vücudunuz hakkında o kadar da çok bilginiz olmadığını göreceksiniz.

Howstuffworks adlı internet sitesinde yer alan habere göre, vücudunuz hakkında sizi şaşırtacak 16 olağanüstü gerçek:

1. Dil izi: Eğer kimliğinizi saklamak isterseniz, dilinizi çıkarmayın. Parmak izine benzer şekilde, herkes tek ve benzersiz bir dil izine sahip.

2. Döküntü: Evde tüy dökme derdinden şikayetçi olan sadece evcil hayvanınız değil. İnsanlar her saat yaklaşık 600 bin deri partikülü döküyor. Bu her yıl yaklaşık 680 gram tutuyor, bu nedenle ortalama bir insan 70 yaşına kadar yaklaşık 48 kg deri dökmüş oluyor.

3. Kemik sayısı: Yetişkinlerde bir bebekten daha az kemik bulunuyor. Doğduğumuzda 350 kemiğe sahip oluyoruz, ancak gelişim süreci boyunca kemikler eriyip birbiriyle kaynaşıyor ve yetişkin olduğumuzda sadece 206 kemiğimiz kalıyor.

4. Yeni mide: Mide mukozasının dış tabakası ömrü çok kısa olduğu için 3-4 günde yenilendiğini biliyor muydunuz? Eğer yenilenmeseydi, midenizdeki yiyecekleri hazmetmek için kullanılan güçlü asitler, aynı zamanda midene de zarar verecektir.

5. Koku hatırlama: Burnumuz köpekler kadar hassas değil, ancak 50 bin farklı kokuyu hatırlayabilir.

6. Uzun bağırsaklar: İnce bağırsağın uzunluğu yetişkin bir insanın boyunun yaklaşık 4 katı uzunluğundadır. Eğer geriye doğru katlanmasaydı, 5-6 metrelik uzunluğu karın boşluğuna sığmazdı.

7. Bakteri: Bu cilt için gereklidir. İnsan vücudunda cildin her santimetre karesinde yaklaşık 32 milyon bakteri yaşıyor. Bunların büyük bir çoğunluğu zararsız.

8. Vücut kokusunun kaynağı: Koltuk altı gibi kokan ayakların kaynağı terdir. İnsanlar ayaklarından da terler. Bir çift ayak 500 bin ter bezine sahiptir ve günde yarım litre ter oluşturabiliyor.

9. Hapşırma hızı: Hapşırık havada saatte 161 km hızla gidebiliyor. Bu nedenle hapşırınca burnunuz ve ağzınızı kapatmalısınız.

10. Kan aralığı: Eritrosit olarak bilinen kan hücreleri bikonkav (iki yanı çukur) diskler şeklindedir. Kan uzun bir yolda seyahat eder. İnsan vücudunda yaklaşık 96 bin 560 km kan damarı bulunuyor. Çok çalışkan olan kalp her gün damarların içine 7 bin 571 litre kan pompalıyor.

11. Tükürük miktarı: Tükürüğünüzün içinde yüzmek istemeyebilirsiniz, fakat biriktirseydiniz bunu yapabilirdiniz. Çünkü, bir ömür boyunca insan 25 bin litre tükürük üretiyor. Bu miktar 2 yüzme havuzunu doldurmaya yeter.

12. Horlama sesi: 60'lı yaşlarda, erkeklerin yüzde 60'ı ve kadınların yüzde 40'ı horluyor. Horlama ortalama 60 desibelken, horlama seviyesi bazı kişilerde 80 desibelin üzerine çıkabiliyor. 80 desibel seviyesindeki ses havalı matkabın çıkardığı ses kadar yüksektir. 85 desibelin üzerindeki sesler insan kulağına zarar verdiği saptanmıştır.

13. Saç rengi ve sayısı: Sarışınlar daha eğlenceli olabilir ya da olmayabilir, ancak sarışınlar kesinlikle daha fazla saça sahipler. Saç rengi saçımızın ne kadar sık olduğunu belirlememize yardımcı oluyor. Buna göre sarışınlar en üst sırada yer alıyor. Bir insanda ortalama 100 bin saç kılı bulunurken, sarışınlarda bu sayı ortalama 146 bin. Siyah saçlı insanlar yaklaşık 110 bin saç kılına sahip, kahverengi saçlı insanlarda ise 100 bin saç kılı bulunuyor. Kızıl saçlı insanların ise saç kılı daha az yaklaşık 86 bin kadar.

14. Tırnak gelişimi: Eğer el tırnaklarınızı ayak tırnaklarınızdan daha sık kesiyorsanız, bu doğaldır. El tırnaklarımız daha çok kullanıldığı için daha hızlı uzuyorlar. Elimizin tırnakları 0,5 - 0,6 mm hızla uzar. Yani kesilmezlerse yılda 2,5 - 3,0 santimetre uzunluğa ulaşabilirler. Ayak tırnaklarının uzama hızı bunun dörtte biri kadardır. En hızlı uzayan tırnak orta parmağın tırnağıdır.

15. Baş ağırlığı: Bebekler doğduklarında başlarını tutamazlar. İnsan başı doğduğunda vücudumuzun toplam uzunluğunun dörtte biri kadardır. Fakat, yetişkin olduğumuzda bu oran toplam uzunluğumuzun 8'de birine ulaşır.

16. Uyku ihtiyacı: Eğer iyi bir gece uykusu için öldüğünüzü söylerseniz, tam anlamıyla bunu kastediyorsunus. Haftalarca bir şey yemezseniz ölmezsiniz, fakat 11 günden sonra uykusuzluğa dayanamazsınız, sonsuza kadar uyup kalırsınız.

30 Mart 2009 Pazartesi

Videolar

Videoyu izlemek için resime tıklayın.....

Seni çok seviyorum anne...Yanımızdayken kıymet bilmek lazım...






Jessica Simpson_-_When you told me you loved me



Yolcu buruk baş gerek
Gözde daim yaş gerek
Huy biraz yavaş gerek
Yoksa yollar aşılmaz






Gülü Kalbinde yaşatanlar solmayacaktır...


FOTO ALBÜM


***Fotoğraflar albümümüzdekileri görmek için resime tıklayın....

28 Mart 2009 Cumartesi

Bir Rekabet Hikayesi


İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde Almanya'da bir kasaba
Herzogenerauch'ta iki kardeş ayakkabı yapıp satmak üzere bir atelye açarlar;
Adolph ve Rudolph Dassler.
Savaş sonrası Adolph, Rudolph'a artık birlikte çalışmak istemediğini,
kendine ayrı imalathane açacağını söyler. Rudolph saşkındır. Ufacık
kasabada iki kardeş ayrı imalathanelerde rekabet edeceklerdir. Kardeşine bunun
mantıklı olmayacağını, bu ufak kasabada zaten insanların sayılı ayakkabı
satın aldıklarını, ikisinin birden iflas edeceğini söylese de Adolph bu
uyarıyı dikkate almaz ve kendine yeni bir ayakkabı imalathanesi açar.
Gerçekten de aralarında kıyasıya bir rekabet başlar. Rekabetleri
doğdukları kasaba sınırlarını dahi aşar. Iki kardeş ayrıldıktan sonra birbirlerine küslerdir ve Adolph 1978 yılında öldüğünde tam 29 yıl dargınlardır.

Bugün iki firmanın genel merkezi de bu ufak kasaba Herzogenerauch'tadır.
Adolph Dassler'in ayakkabı şirketinin adı ADIDAS, Rudolph'un ki ise PUMA'dır.

24 Mart 2009 Salı

....MÜZİKLER....


***İstek şarkıların bulunduğu sayfaya ulaşmak için yukardaki resime tıklayın...

En son eklenenler:
* Sıla-İnşallah
* Ajda Pekkan-Resim
* KIRAC - YILLAR SONRA
* Feridun Düzağaç - Boş Ders Şarkısı
* Gönül Bayrak - Telefonuma ses ver
* Gül Sorgun - Kalem seni parça parça kırarım





Ali Ayşe'yi seviyor...
Tıkla İndir/Dinle
Eylem Aktaş-Kömür Gözlerin... Tıkla İndir/Dinle
Hazal-Sevdalım... Tıkla İndir/Dinle
Aslı Güngör-Aşk herşeye değer... Tıkla İndir/Dinle
Hülya Kırbağ-Dört mevsimin birinde... Tıkla İndir/Dinle
Çağrı Göztepe - Aşk.. Tıkla İndir/Dinle
Aydın Öztürk - Ömrüm Senindir... Tıkla İndir/Dinle
Tolga Özkan - Ne ederim... Tıkla İndir/Dinle
Faruk Tınaz-Dile Kolay... Tıkla İndir/Dinle

Enstrumentaller
  1. Nicos-Secret Love (Tavsiye)
  2. Hoş sada (Tavsiye)
...İSTEKLER... (İndirmek veya dinlemek için üzerine tıklayınız)
İLHAN İREM - BOŞVER ARKADAŞ
KIRAÇ - EĞER İSTERSEN
HARAMİLER-MAVİ DUVAR
HALUK LEVENT-ACILARA TUTUNMAK
İLHAN İREM-BEN DEĞİLİM

SEZEN AKSU - MASUM DEĞİLİZ
KATY PERRY-HOT N COLD
ZEKİ MÜREN-GÖKYÜZÜNDE YALNIZ GEZEN YILDIZLAR
GÖKHAN TÜRKMEN - BÜYÜK İNSAN
LADY GAGA - JUST DANCE
LADY GAGA - POKER FACE
EDİP AKBAYRAM-ALDIRMA GÖNÜL
UĞUR IŞILAK-BİR GÜNEŞ DOĞACAK
Edip Akbayram - Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz (Münir Özel)

Zekai Tunca-Gülü Susuz seni aşksız bırakmam.






İsteklerinizi Yorum olarak yazın buraya ekleyelim..İyi dinlemeler...Matontez...

Aynalar Yalan Söylüyormuş

Ayna,ayna söyle bana benden,güzeli var mı bu dünyada?
Evet bu lafın,bilimsel olarak doğruluğu ispatlan dı.
İngilterede yapılan bir araştırma da
(St Adrew`s Üniversitesi`nin Algı laboratuarı`ndaki araştırmayı yöneten
Prof.Dave Perrett.)
Kişilerin aynada kendilerini nasıl görmek istiyorsa öyle gördüğünü,beynimizden yola çıkarak,isbatlamaya çalışmış.
Kişi aynaya baktığı zaman,yüzünün sağ tarafına odaklanır ve kendisini,görmek istediği gibi görürmüş.
Ama Prof, iddaa ettiği karşımızda ki kişiler yüzümüzün sol tarafına bakarlar ve ona göre güzelliğimizi veye yakışıklılığımıza karar verirlermiş.

Prof.Dave Perrett,beynin yüzleri tanıma yolunun,bu sonucu
doğurduğunu ve "Bir insana kendi fotarafını gösterin.
Sonra aynı fotoğrafın aynadaki aksini gösterin.
Bu kişi aynadakini daha çekici bulacaktır." dedi.
Profesör,insanın kendisini nadiren(OLDUĞU BİBİ GÖRDÜĞÜNÜ) söylemiş...

23 Mart 2009 Pazartesi

Diğer bölümler denemeleri

  • Fen Bilimleri 1 ve 2 Deneme Testleri ve Çözümleri

ÖSS FEN BİLİMLERİ 1 DENEME SINAVI - Dosya Indir
ÖSS FEN BİLİMLERİ 1 DENEME SINAVI ÇÖZÜMLERİ - Dosya Indir

ÖSS FEN BİLİMLERİ 2 DENEME SINAVI - Dosya Indir
ÖSS FEN BİLİMLERİ 2 DENEME SINAVI ÇÖZÜMLERİ - Dosya Indir

  • Sosyal Bilimler 1 ve 2 Deneme Testleri ve Çözümleri

ÖSS SOSYAL BİLGİLER 1 DENEME SINAVI - Dosya Indir
ÖSS SOSYAL BİLGİLER 1 DENEME SINAVI ÇÖZÜMLERİ - Dosya Indir

ÖSS SOSYAL BİLGİLER 2 DENEME SINAVI - Dosya Indir
ÖSS SOSYAL BİLGİLER 2 DENEME SINAVI ÇÖZÜMLERİ - Dosya Indir

  • Edebiyat Deneme Testleri ve Çözümleri

ÖSS EDEBİYAT DENEME SINAVI - Dosya Indir
ÖSS EDEBİYAT DENEME SINAVI ÇÖZÜMLERİ - Dosya Indir

  • Türkçe Deneme Testleri ve Çözümleri

ÖSS Türkçe DENEME SINAVI - Dosya Indir
ÖSS Türkçe DENEME SINAVI ÇÖZÜMLERİ - Dosya Indir

Matematik 1 ve 2 Deneme Testleri ve Çözümleri

ÖSS MATEMATİK 1 DENEME SINAVI - Dosya Indir
ÖSS MATEMATİK 1 DENEME SINAVI ÇÖZÜMLERİ - Dosya Indir



ÖSS MATEMATİK 2 DENEME SINAVI - Dosya Indir
ÖSS MATEMATİK 2 DENEME SINAVI ÇÖZÜMLERİ - Dosya Indir

ÖSS PUAN HESAPLAMA

Yapmış olduğunuz denemelerinizin netleri yazarak puanınızı hesaplayabilirsiniz..Tıklayın

21 Mart 2009 Cumartesi

Yaşamın Yankısı

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve cani yanıp 'AHHHHH' diye bağırıyor.

İleride bir dağın tepesinden 'AHHHHH' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.

Merak ediyor ve

- ''Sen kimsin?'' diye bağırıyor. Aldığı cevap 'Sen kimsin?' oluyor.

Aldığı cevaba kızıp - ''Sen bir korkaksın!'' diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses 'Sen bir korkaksın!' diye cevap veriyor.

Çocuk babasına dönüp

- ''Baba ne oluyor böyle?'' diye soruyor.

- ''Oğlum'' der babası, ''Dinle ve öğren!'' ve dağa dönüp ''Sana hayranım!'' diye bağırıyor.

Gelen cevap ''Sana hayranım!'' oluyor. Baba tekrar bağırıyor, ''Sen muhteşemsin!''

Gelen cevap; ''Sen muhteşemsin!'. Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.

Babası açıklamasını yapıyor:

- ''İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.''

Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.

17 Mart 2009 Salı

EINSTEIN VE ŞÖFÖRÜ

Einstein bir çok yerde konferanslar vermişti. Bu konferanslara özel şoförün kullandığı bir otoyla gidiyordu. O konferans verirken şoför de dinleyiciler arasında oturarak onu dinlerdi. Bir gün yine bir yere konferansa gidiyorlardı. Bir aralık şoför, "-Dr Einstein," dedi, sizi o kadar uzun zamandır defalarca dinledim ki artık yapacağınız konuşmayı kelimesi kelimesine biliyorum." Yaşlı adam pası almıştı.

"-Pekala," dedi, "şimdi gitmekte olduğumuz yerde beni tanımazlar. Palto ve şapkalarımızı değişelim ve sen konuş."Şoför konuştu. Gerçekten de dersini iyi çalışmıştı. Biri çıkıp da daha önceki konferanslarda sorulmamış bir soru soruncaya kadar sorular kısmını bile başarıyla götürüyordu. Yine de bozuntuya vermedi:

"-Böyle basit bir şeyi sormanız gerçekten çok garip," dedi, "şimdi arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve size cevap vermesini söyleyeceğim."

16 Mart 2009 Pazartesi

STANFORD'

Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla Rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?

Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı... Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu... Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; ''Bekleriz'' diye mırıldandı... Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi... Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü... Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi.. Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı. ''Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok'' diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu...

Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti.

Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kaybetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.

Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. ''Madam'' dedi, sert bir sesle, ''Biz Harvard'da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner...''

''Hayır, hayır'' diyerek haykırdı yaşlı kadın... ''Anıt değil... Belki, Harvard'a bir bina yaptırabiliriz.'' Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, ''Bina mı?'' diyerek tekrarladı, ''Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı...''

Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi... Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: ''Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?''

Rektör'ün yüzü karmakarışıktı... Yaşlı adam başıyla onayladı. Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California'ya, Palo Alto'ya geldiler. Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.

Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini STANFORD'u.

5 Mart 2009 Perşembe

Doğru yol hangisi bulabilir misin?

Bir yol ayrımındasınız ve karşınızda iki yol var yollardan biri sizi kurtuluşunuza diğeri ise felaketinize götürecelk birden arkanızda iki kişi beliriyor ve bu kişiler yolları biliyorlar fakat bunlardan biri devamlı yalan söylüyor biri ise davamlı doğru söylüyor. Sizin ise bu kişilerden istediğiniz birine bir soru sorma hakkınız var. Bu soru ile doğru yolu bulup kurtulmanız isteniyor. ( kişiler yolların yanında değillar yani ne kişilerin duruşu şekli nede yolun ilir misinbiçimi açısından herhangi bir ip ucu yok ) Evet sizin sorunuz ne olurdu?

3 Mart 2009 Salı

İnsanlar hakkında hüküm verirken!!!

Bilgeliğine şüphe duyulmayan bir adam çocukların hayat boyu sürecek bir ders vermek istiyordu.
Oğullarının öncelikle insanlar ve hayatta hemen her konuda çabuk hüküm ve karar vermenin yanlışlığını öğretmek istiyordu.
Bir gün dört oğlunu yanına çağırdı. En büyük oğluna, ülke dışına kış mevsiminde çıkıp bir mango ağacını görüp incelemesini istedi. Daha küçük oğluna bahar mevsiminde yolculuğa çıkıp bir mango ağacını görüp incelemesini istedi.
Üçüncü sıradaki büyük oğluna da yaz mevsiminde yola çıkıp göreceği mango ağacını iyice incelemesini istedi. Oğullarının en küçüğüne ise sonbaharda yolculuğa çıkıp göreceği mango ağacını incelemesini söyledi.
Mevsimler geldi geçti ve bütün oğulları yolculuklar ini tamamladılar. Bilge baba bütün çocuklarını yanına çağırdı ve:
- Haydi, simdi de görüp incelediğiniz mango ağacının özelliklerini bana anlatın, dedi.
Kısın yolculuğa çıkan en büyük oğlu:
- Baba, ağaç sanki yanmış, kuru bir kütük gibiydi.
Ondan daha küçük olan, bahar mevsiminde yolculuğa çıkan oğul söze başladı
ve:
-Ağabeyim dediği yanlış, ağacın yemyeşil yaprakları her tarafını sarmıştı, dedi.
Üçüncü sıradaki oğul ise ağabeylerine itiraz ederek,
- Sizin söylediğiniz gibi değildi, dedi, ağaç gül gibi güzel çiçeklerle donanmıştı.
Sıra en küçüğüne gelişti, o bütün ağabeylerine itiraz etti ve:
- Siz hepiniz ne gördünüz bilmiyorsunuz, ağacın meyveleri vardı, ben tattım, tadı armudun tadına benziyordu, ağaçta armut ağacına benziyordu, dedi.
Simdi konuşma sırası bilge babaya gelmişti. Bilge baba konuşmaya başladı ve söyle dedi:
-Oğullarım, aslında hepiniz doğru söylüyorsunuz. Çünkü ağacı ayrı mevsimlerde gördünüz.
İste size hayat boyu aklınızda bulunması için öğüdümü vermek istiyorum:
İnsanların hal ve tutum ve davranışları hakkında hüküm verirken, o insanların her mevsimini, her yönünü bilip bilmediğinizden iyice emin olduktan sonra karar verin!..

Hangisi????****

Şirketin insan kaynakları yöneticisi, iş başvurusuna gelen adaylara bir soru sormuş;
“Sorunun doğru cevabı yok, vereceğiniz cevap sizi tanımamızda etkili olacak. Karanlık, yağmurlu bir gece, yağmur yağıyor, fırtına var, gök gürlüyor ve siz sabaha karşı iki sularında yalnız ve ıssız bir yolda araba kullanıyorsunuz. Araba iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında üç kişi bekliyor. Birincisi doktor, daha önce hayatınızı kurtarmış. İkinci kişi, çok yaşlı ve hasta. Soğuktan ölmek üzere. Üçüncüsü, aşık olduğunuz ve bugüne kadar söyleme fırsatı bulamadığınız kişi. Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda sadece bir kişiye yer var. Böyle bir durumda ne yapardınız?”

Görüşmecilerden bazılarının cevapları tahmin edebileceğiniz gibi şöyle:

A. Hasta adamı en yakın hastaneye götürürdüm.

B. Doktor daha önce hayatımı kurtardığına göre onu alırdım.

C. Hasta adam tabi ki önemli ama, kendi geleceğim ve hayatım için, aşık olduğum kişiyi alırdım.


Siz olsanız ne yapardınız...
GEREKÇELERİYLE BERABER YORUMLARINIZI BEKLİYORUM ......EN SONDA BEN DE KENDİ FİKRİMİ SÖYLEYECEM (MATONTEZ)

2 Mart 2009 Pazartesi

BABAMI İSTİYORUM

Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki
çocuğunu kapının önünde beklerken buldu.
Çocuk babasına, "Baba bir saatte ne kadar para
kazanıyorsun" diye sordu... Zaten yorgun gelen
adam, "Bu senin işin değil" diye cevap verdi.
Bunun üzerine çocuk "Babacım lütfen, bilmek
istiyorum" diye üsteledi. Adam "İllâ da bilmek
istiyorsan 20 milyon" diye cevap verdi. Bunun
üzerine çocuk "Peki bana 10 milyon borç
verir misin" diye sordu. Adam iyice sinirlenip,
"Benim senin saçma oyuncaklarına veya
benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi,
derhal odana git ve kapını kapat" dedi.
Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.
Adam sinirli sinirli "Bu çocuk nasıl böyle şeylere
cesaret eder." diye düşündü. Aradan bir saat
geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve
çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını
düşündü, "Belki de gerçekten lazımdı"...
Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı...
Yatağında olan çocuğa, "Uyuyor musun" diye
sordu. Çocuk "Hayır" diye cevap verdi...
"Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana
az önce sert davrandığım için üzgünüm.
Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi...
Çocuk sevinçle haykırdı, "Teşekkürler
babacığım"... Hemen yastığının altından
diğer buruşuk paraları çıkardı. Adamın
suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.
Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran
olduğu halde neden benden para istiyorsun?...
Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak
vaktim yok" diye kızdı... Çocuk "Param vardı
ama yeterince yoktu " dedi ve yüzünde
mahcup bir gülücükle paraları

babasına uzattı; "İşte 20 milyon...
Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım?..."

28 Şubat 2009 Cumartesi

TUTACAK BİR ELİNİZ OLSUN !

Bir yaz günü plajda oturuyor kumlarla oynayan iki çocuğu seyrediyordum...

Her ikisi de deniz kıyısında kapılarıyla, kuleleriyle, tünelleriyle, kocaman bir kale yapmak için beraberce harıl harıl çalışıyorlardı...

Kale neredeyse tamamlanmışken büyük bir dalga gelip kaleyi bozdu...

Herşey bir anda ıslak bir kum yığınına dönüşmüştü...

Bütün uğraşlarının bir anda gözlerinin önünde yok olduğunu gören çocukların gözyaşlarına boğulboğulmalarını bekliyordum...

Ama çocuklar beni şaşırttı...

Ağlamak yerine, ikisi de kalkıp el ele tutuştular ve gülerek kıyıdan biraz daha uzaklaşıp yeni bir kale yapmaya giriştiler...

Çocukların o anda bana önemli bir ders verdiklerini farkettim...

Hayatınızdaki herşey yapmak için üstünde çok zaman ve enerji sarfettiğimiz her karmaşık yapı aslında kumdan yapılmşlardır...

Sadece başka insanlarla kurduğumuz ilişkiler ayakta sağlam kalabilir...

Er ya da geç bir dalga gelip kurmak çin yoğun çaba sarfettiğimiz çalışmaları anında yıkabilir...

Böyle bir durum karşısında, sadece yanında tutacak bir eli olan insan gülümseyebilir...

25 Şubat 2009 Çarşamba

HER ŞEY YETERLİ OLSUN ...

Geçtiğimiz günlerde, havaalanında bir baba ile kızının son dakikalarda aralarında geçen konuşmaya kulak misafiri oldum.

Kızın bineceği uçağın kalkmak üzere olduğu anons edilmişti. Güvenlik kapısının yanında duruyorlardı. Birbirlerine sarıldılar ve baba "Seni seviyorum. Her şey yeterli olsun" dedi.

Kız, "Baba, birlikte geçirdiğimiz günler gereğinden fazla güzeldi. Sevgin, ihtiyacım olan tek şey. Ben de senin için her şeyin yeterli olmasını diliyorum, baba" diye karşılık verdi. Birbirlerini öptüler ve kız ayrıldı.

Baba, yanında oturduğum pencereye doğru yürüdü. Ayakta dururken ağlamak istediğini ve buna ihtiyacı olduğunu görebiliyordum. Özel konulara girmemeye çalıştım; ama "Birine sonsuza kadar ayrı kalacağınızı bile bile hoşçakal dediniz mi hiç?" diye sorarak adeta beni sohbete davet etti. "Evet" diye yanıtladım. Bunu söylemek, beni anılara, benim için yaptıklarından ötürü babama duyduğum sevgiyi ve minneti ifade etmeye çalıştığım anlara götürdü. Zamanının sınırlı olduğunu bildiğimden, benim için ne kadar önemli olduğunu yüzüne söylemek için özel zaman ayırmıştım. Dolayısıyla, bu adamın neler hissettiğini anlıyordum.

"Sorduğum için bağışlayın; ama neden bu sonsuza kadar sürecek bir veda?" diye sordum. "Ben yaşlıyım; o da çok uzakta yaşıyor. Önümde bazı ciddi mücadeleler var. Gerçek şu ki, onun buraya bir sonraki gelişi cenazem için olacak" dedi.

"Veda ederken 'Her şey yeterli olsun' dediğinizi duydum. Bunun ne anlama geldiğini sorabilir miyim?" Gülümsemeye başladı "Eski nesillerden kalma bir dilek. Annem ve babam, bunu herkese söylerlerdi."
Bir an duraksadı; sanki daha detaylı olarak hatırlamak istermiş gibi baktı; kocaman gülümsedi.

"'Her şey yeterli olsun' dediğimizade, karşımızdaki kişinin onu ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmesini dileriz" diye devam etti ve bana dönerek şu dizeleri ezbere okudu

"Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar güneş diliyorum.
Güneşi daha çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum.
Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum.
Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum.
İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi takdir etmene yetecek kadar kayıp diliyorum.
Son 'Elveda' yı atlatmana yetecek kadar 'Merhaba' diliyorum."

Sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı ve yürüdü gitti.

19 Şubat 2009 Perşembe

Matematik öğrenemiyorsanız dikkat!

Matematik öğrenemiyorsanız dikkat!

Matematik öğrenemiyorsanız dikkat!
Toplum olarak matematik notumuz kırık. Yapılan araştırmalar ise matematik öğrenememenin de bir hastalık olduğunu gözler önünü seriyor. Peki, nedir bu hastalık ve tedavisi ne?
Söz konusu hastalığın adı Dyscalculia; matematik öğrenme bozukluğu. Beyingücü Dergisi, bu konuyu gündeme getiren popüler eğitim ve bilim yayınlarından biri olarak dikkat çekiyor. Daha önceki sayılarında Dyscalculia'nın ne olduğuna dair yazılara yer veren dergi son sayısında Dyscalculia'nın üzerinde çalışmalar yapılan güncel bir olduğu hatırlatılıyor. Dergi bu sayısındadyscalculia’nın belirtilerini hatırladıktan sonra tedavi yöntemlerine de değiniyor.

Dyscalculia’nın Belirtileri

  • Sayılarla çalışmada zorluk
  • Matematiksel sembollerin kafa karıştırması
  • Basit bilgileri uygulamada zorluk (toplama, çıkarma, çarpma, bölme)
  • Mantık açısından matematikte zorlanma
  • Zamanı anlatmada zorluk
  • Yönlerle ilgili zorlanma
  • Matematikteki genel kavramları anlayamama ve hatırlayamama
  • Stratejik planlamada beceri eksikliği (örn: satranç oynarken)
  • Sayıların geçtiği öğrenmelerde hafıza zayıflığı

Dyscalculia Nasıl Teşhis Edilir?

Öğretmen veya anne-baba çocukta yukarıdaki semptomları fark ettiyse çocuğun bu bozukluğa sahip olup olmadığını kolayca aydınlatabilir. İlk adım olarak aile doktorunuza danışabilirsiniz. Muhtemelen sizi bir uzmana yönlendirecektir. Uzman birtakım testler yaparak bu bozukluğun var olup olmadığını saptayabilir.

Dyscalculia’sı olan bir çocuk ortalama yahut ortalamanın üstünde bir zekâya sahiptir. Fakat matematik alanında bu başarısını açığa çıkaramaz. Bu noktaya dikkat etmek gerekir.

Dyscalculia Nasıl Tedavi Edilir?

Dyscalculia teşhisi konulan çocuğa devlet okulunda genellikle IEP (Bireysel Eğitim Planı) verilir ki çocuk bu sayede özel bir eğitimciden bireysel matematik alanında özel eğitim alabilsin.

Dyscalculia’nın tedavisi yoktur, fakat zamanında fark edilip müdahale edilirse bu çocuklar matematik öğrenebilir ve fonksiyonel hale gelebilirler. Genellikle öğretim, çoklu duyulara ilişkin metotlar ve diğer alternatif metotlarla öğretiliyor ve matematik becerisi kazandırılmaya çalışılıyor. Nitekim basmakalıp öğretiler dyscalculiası olan çocuğa hiçbir yarar sağlamayacaktır.

Dyscalculiası olan çocuğuma nasıl yardım edebilirim?

* Evde matematik oyunları oynayın, genel kavramları gözden geçirin ve pratik yapın. Matematiğe temas etmek yani matematiği hayatın içine almak çocukların en azından basit kavramları algılamalarını kolaylaştıracak bir yoldur.

* Düşündürücü problemler üzerinde çalışın. Resim boyayarak ya da çizim yaparak çocuğunuzun problemi anlamsına yardımcı olabilirsiniz. Çocuğunuzun matematiksel bir algıyla resim çizimlerine veya grafiklere bakmasını sağlayın ve problemi çözmeden önce çocuğunuzun kullandığınız materyalleri anlaması için zaman verin.

* Çocuğunuza problemi sesli bir şekilde okutun ve bunun çocuğunuza yardımcı olup olmadığını inceleyin. Problemi anlayabilmesi için günlük hayattan örnekler verin. Çocuğunuzun zihnine sayıların iyice yer etmesi için grafiklerle süslenmiş kağıtlar kullanabilir ve türlü oyunlar geliştirebilirsiniz. Çocuğunuzun öğretmeniyle görüşebilir, ödev olarak karışık ve dağınık olmayan worksheetler vermesini isteyebilir ve görsel herhangi bir şeyle çocuğunuzun meşgul olmasını engelleyebilirsiniz.

* Dyscalculiası olan çocuğunuza yapabileceğiniz en önemli şey asla vazgeçmemek olacaktır. Unutmayın ki; farklı öğretme metotlarıyla her şey öğrenilebilir!

(www.beyingucudergisi.com)

17 Şubat 2009 Salı

ÖSS'de soru sayıları değişti

Yarımağan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ÖSS'nin bu yıl tek aşamalı olarak son kez gerçekleştirileceğini anımsatarak, bu yıl sınavla ilgili kurallarda hiçbir değişikliğe gidilmediğini vurguladı.

2009-ÖSS'de, sadece bazı testlerin soru sayılarında değişiklik yapıldığını belirten Yarımağan, sınavdaki toplam soru sayısında ise herhangi bir değişiklik olmadığını, sadece testlerin kendi içlerindeki derslere göre soru sayısında düzenlemeye gidildiğini söyledi. ''Sınavdaki testlerin kapsamı'' konusunda daha önce kamuoyuna açıklamada bulunulduğunu anımsatan Yarımağan, şunları kaydetti:

''2009-ÖSS'de adaylara yöneltilecek soru sayıları Fen-1 ve Fen-2 testlerinde Biyoloji'de 8'den 10'a, Kimya'da 9'dan 10'a çıktı, Fizik'te 13'den 10'a indi. Yani Fizik, Kimya ve Biyoloji soru sayıları eşitlendi. Soru sayısı Edebiyat'ta 17'den 20'ye, Coğrafya'da 8'den 10'a çıktı. Tarih, Coğrafya yani Sos-2 testi değişmedi. Psikoloji soruları, Edebiyat-Sosyal'in içinden sadece Sos-2 testine alındı ve bu nedenle soru sayılarında farklılık oldu.''

Yarımağan, bu değişikliğin, 4 yıllık ortaöğretim müfredatındaki bazı değişikliklerden ve haftalık ders programından kaynaklandığını ifade etti.

-''SORULARI BUGÜNKÜ MÜFREDATA GÖRE HAZIRLIYORUZ''-

''Değişikliklerden geçmiş yıllarda mezun olan adayların olumsuz etkilenip etkilenmeyecekleri'' sorusu üzerine Yarımağan, şunları söyledi:

''Müfredatta konular itibarıyla ne kadar değişiklik var o detayları bilmiyorum ama çok fazla mağdur olmaları söz konusu değil. MEB'in yaptığı değişiklikler en azından biçimsel yönden değişiklikler... Mesela eskiden coğrafya derslerinin isimleri Ülkeler Coğrafyası, Türkiye Coğrafyası gibi adlandırılırken şimdi bütün bu derslere sadece Coğrafya diyorlar. Biz de ona uygun değişiklikler yapmak zorunda kaldık. Mesela, geçen seneki testin kapsamına Ülkeler Coğrafyası diyorduk, bu sene sadece Coğrafya dedik.

Biz tabii sorularımızı mevcut müfredata göre sorarız. Mesela 10 yıl önce okutulmayan bir konu bugün okutulmaktadır, dolayısıyla biz oradan soru sorarız. Biz sorularımızı bugünkü mevcut müfredata göre hazırlıyoruz. Yıllar itibarıyla özellikle uzun dönemlerde bazı değişiklikler olmuşsa geçmiş yıllarda mezun olan adayların buna dikkat etmeleri lazım.''

-''ADAY SAYISI AZALIR''-

Bu yıl ÖSS'ye başvuracak aday sayısında azalma olacağını tahmin ettiğini kaydeden Yarımağan, şöyle konuştu:

''Geçen yıl kontenjanlarda biraz artış oldu. O artış nedeniyle üniversitelere yerleştirdiğimiz aday sayısı arttı. Dolayısıyla eski mezunlardan bekleyen kitlede bir azalma oldu. Yeni mezunlardan başvuracaklarda ise bir farklılık olmaz. Yeni mezun sayısının yine 800 bin dolayında olacağını tahmin ediyorum. Fakat eski yıllarda mezun olup sınava girenlerin sayısında bir azalma olacağını, dolayısıyla toplam sayının 1.5 milyon civarında belki altında olacağını tahmin ediyoruz.''

ÖSS'ye başvurmak için bekleyen geçmiş yıllardaki mezunlardan ne kadar azalma beklendiği şeklindeki soruya Yarımağan, ''Bir önceki yıla göre 150-200 bin dolayında bir azalma olacağını tahmin ediyorum'' yanıtını verdi.

-ŞİFRE UYARISI-

Yarımağan, ÖSS'ye yeni başvuracak adayları, kendilerine verilecek şifre konusunda uyardı. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi'ne (ÖSYS) başvurduklarında adaylara bir şifre verildiğini belirten Yarımağan, şunları kaydetti:

''Bu şifre son derece önemli. Adayların, gerek internete girerek bilgilerini kontrol etmeleri, gerek tercihleri internet üzerinden yapmaları, gerekse daha sonraki yıllarda girecekleri sınavlar için hep aynı şifre gerekli. Şifrelerini kaybetmemelerini istiyoruz. Şifresini kaybeden adaylar hem kendileri sıkıntı çekiyor hem biz çekiyoruz. Dolayısıyla şifresini alan adayın hem bunu kimseye göstermemesini hem de kendisinin kaybetmeyeceği şekilde sağlıklı biçimde saklamasını öneriyorum. Nasıl banka hesaplarımızla ilgili şifreleri saklıyorsak adaylar için de ÖSYM şifresi son derece önemli, kredi kartı şifresi gibi.

Aksi halde sonradan şikayetler alıyoruz. Kaybeden, unutan adayların şifreyi alabilmek için sınav merkezi yöneticiliklerine gitmeleri lazım. Her ilçede sınav merkezi yöneticiliği yok. Mesela şu anda İstanbul'da şifre almak için Üsküdar'a gidiyorlar. Adayın Bakırköy'de oturduğunu düşünün, Üsküdar'a gidip şifre alması bir gününe mal olur.''

Söz konusu şifreyi daha önce internet üzerinden veya dilekçeyle başvuru halinde adaylara verdiklerini anlatan Yarımağan, ancak bazı sorunlarda karşılaştıklarını dile getirdi. Yarımağan, şöyle devam etti:

''Adayların birbirinin yerine şifre alıp, onların yerine tercih yapmaları gibi örnekler oldu birkaç tane. Bu, hukuki sorun yaratıyor. Adaylar bundan çok olumsuz etkileniyorlar. Şifresini kaybedenlere, şifreyi adayı bizzat görerek veriyoruz. Yani şahsen başvurmaları gerekiyor. İnternet üzerinden şifre verirken, adını soyadını TC kimlik numarasını soruyorduk. Bu bilgileri elde etmek zor değil. O zaman da aday diyor ki 'Ben tercih yapmadım bir başkası benim yerime yapmış'. Bu tip tartışmalı durumdan kurtulmak için şifreyi bizzat adaya veriyoruz. Onun için de sınav merkezi yöneticiliğimize gitmesi gerekiyor.''

Yarımağan, adayların söz konusu şifreyle internet üzerinden, belge gerektiren bilgiler dışındaki bilgileri, sınav yeri ve adres bilgilerini değiştirebildiklerini ve tercih işlemlerini gerçekleştirebildiklerini anlattı. Yarımağan, ''Adaylara internet üzerinden birtakım kolaylıklar sağlıyoruz ama bu kolaylıkların adayların canını yakmaması için herkesin şifresine sahip olması gerekir. ÖSYM ile ilişkileri olduğu sürece bu şifreye ihtiyaç duyacaklar'' diye konuştu.

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, 2009-ÖSS'ye başvuru süresinin 27 Martta sona ereceğine işaret ederek, adayların son günü beklemeden başvurularını yapmalarını istedi.

AA


kaynak

16 Şubat 2009 Pazartesi

(öss korkusu)

Bugün hava kapalı “Acaba öğleden sonra açar mı?” diye, kimsenin kaygılandığı da yok. Herkes bir koşuşturma içinde sınav yerine ulaşmaya çalışıyor. Zira kaygılar büyük; dershaneye gidilmiş, anne babaya karşı sorumluluk var, kaç puan alınacak, tabi gelecekte buna bağlı… İyi bir puan alınırsa iyi bir sosyal hayata ve etikete sahip olunacak. Her şey bir kaç saate bağlı olarak akıp gidecek. Öyle ya kimsenin, “bugün güneş -acaba- bulutların arkasından çıkacak mı?” diye düşünmeye vakti yok. Oysa güneş ışınları depresif duyguları azaltır ve hayata karşı umudunuzu perçinler.

Kaygılısın biliyorum ama kaygı güzeldir. Bir işe uğraş verirken kaygı varsa, başarı vardır. Kaygı yoksa saman kıvamında bir basitlik çöreklenir yaptığın işin tam ortasına. Kaygı yoksa başarı da yoktur.

Korkularınız olacak tabi ama bu korkuları beyninizde oluştururken dürüst davranın... Gerçekten sınav sisteminin sizden istediği gibi hazırlanabildiniz mi? Eksikleriniz mi var, yoksa bu sistem sizin çalışma ve öğrenme kapasitenize ters mi? Önce bu soruların cevabını bulun. Daha sonra korkulara kapılın. Üstelik bazı insanları her ne kadar eğitime zorlasanız da belli bir yere kadar algılama ve anlama potansiyelleri vardır ve onun dışına çıkamazlar. Bunu da unutmadan, sınırınızı belirleyip kazana(bileceğiniz)cağınız alana yönlendirin kendinizi.

Bir çift sözümde araştırmacılara; Neymiş efendim korku ve kaygı sınav başarısını düşürürmüş. Neden düşürsün? Sınav kaygısı olmayan bir öğrenci ile sınav kaygısı olan bir öğrenci arasındaki puan farkına bakın ne dediğimi daha iyi anlarsınız.

Siz şimdi çok kaygılıyım, çok korkuyorum, çok heyecanlıyım… diye, sakın üzülmeyin bunlar olağan şeyler. Önemli olan bunun dozunu abartıp sağlık sorunlarına -karın ağrısı, mide bulantısı, kalp çarpıntısı, uykusuzluk, sınav anında tireme… - dönüştürmemektir. Hem şu saatten sonra korkman, senin için sadece sınav anında panikleyip soruları yanlış cevaplamana sebep olmaktan öteye geçemez. Keşke beş ay önce korksaydın… O zaman sınav korkusunun aslında ne kadar güzel bir şey olduğunu daha iyi anlardın.

Şimdi en keyif aldığın uğraşla meşgul ol, nede olsa sınava gün kalmış. Güneşe dokun, o da sana dokunsun… Sevdiklerinle sıradan bir günü nasıl geçiriyorsan öyle bir gün geçir. Zira yarın ÖSS var diye dünyanın son günü değil! Nefes alıp verdiğin sürece başaramayacağın hiçbir şey yok. Yeter ki kaygılarını ve korkularını doğru zamanda ve yerde kullanmayı öğren.

Bak sınav bitti… Salondan çıktın, hava açılmış, güneş tüm güzelliğiyle sana ve yaza ‘Merhaba!’ diyor. Hani gökyüzünde farkında bile olmadığın kapanıklılık vardı ya gök kubbeyi terk etmiş. Sen hızla okulun merdivenlerinden iniyorsun. Kapının önünde bir teyze sınav sorularından sonra hayata dâhil ilk soruyu soruyor; “Nasıldı?” Derin bir nefes alıp “İyi” diyorsun. Aslında ‘iyi’ kelimesinin orada yüklendiği anlamı sen bile bilmiyorsun...

Pekâlâ, bu sınava hazırlandıysan ve dürüstçe “Ben hazırım.” diyorsan, gün bugündür. Gün senin günündür. Haydi, kolay gele…

ÖSS’ye girecek tüm öğrencilere başarılar diliyorum. ‘Sınavın nasıl geçti?’ sorusuna ‘iyi’ cevabını verirken ‘Hayatın nasıl geçiyor?’ sorusunun cevabını hazırlamayı unutmayın olur mu? Başarı sizinle olsun…

Kaynak